Bir yere atık su arıtma tesisi yapmak için bilinmesi gereken en önemli hususlardan biri de oraya ait nüfus verileridir.
Proje yapılacak alan, bulunduğu kente dair imar planı, coğrafi yapısı, altyapı tesisleri ile alıcı ortamın konumu ve özelliklerine göre seçilmelidir. Atıksu arıtma tesisleri inşaat ve elektromekanik olarak iki bölüme ayrılır ve inşaat 30-40 yıl, elektromekanik kısım 10-15 yıl süreyle hizmet vermektedir. Genel olarak, atıksu arıtma tesisleri 15’er yıllık 2 veya 10’ar yıllık 3 kademe halinde planlanmaktadır. Bir yere atıksu arıtma tesisi yapmak için bilinmesi gereken en önemli hususlardan biri de oraya ait nüfus verileridir. Tebliğ’de İkinci Bölüm Madde 6’ya göre “Nüfus tahmin yönteminin seçimi yerleşim yerinin imar planı, ekonomisi, turizm potansiyeli, göç alıp göç verme gibi durumlara göre farklılık göstermektedir. Nüfus tahminlerinde, aritmetik artış, geometrik artış, azalan hızlı artış, lojistik eğri ve benzeri yöntemler kullanılmaktadır. “Büyükşehir”lerde nüfus doygunluk değerine yaklaştığından, genelde azalan hızla artış veya lojistik eğri yöntemleri daha uygun sonuçlar vermektedir. Yerleşim yerinin geçmiş nüfus sayımları dikkate alınarak ve birden fazla yöntem karşılaştırılarak, en uygun yöntem seçilmelidir.”
Eğer bir bölgede atıksu toplama sistemi bulunmuyorsa ve kurulumu da mümkün değilse, o bölgelerde yerinde arıtma sistemleri uygulanmalıdır. Böyle durumlarda, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nca 19 Mart 1971 gün ve 13783 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmış bulunan “Lağım Mecrası İnşaası Mümkün Olmayan Yerlerde Yapılacak Çukurlara Ait Yönetmelik” hükümleri geçerlidir. Eşdeğer nüfusun 500’den düşük veya yüksek olması durumlarına göre uygulanacak esaslar değişiklik göstermektedir.
Atıksu Arıtma Tesisi Teknik Usuller Tebliği’ne göre,
Turizm Bölgelerinde Uygulanacak Teknik Esaslar,
Arazinin Az ve Kıymetli Olduğu Yerlerde Uygulanacak Teknik Esaslar,
Arazinin Kolay Temin Edilebildiği Yerlerde Uygulanacak Teknik Esaslar,
İklim Şartlarına Göre Uygulanacak Teknik Esaslar
Başlıkları altında 4 özel durum belirlenmiştir. Her bir özel duruma göre, arıtma tesisinin kurulumu ve işletimi değişiklik göstermektedir. Örneğin, Madde 18’e göre “Arazinin kolay temin edilebildiği yerlerde (İç Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi) daha çok alan kaplayan doğal arıtma sistemleri (Havasız arıtma, stabilizasyon havuzları, havalandırmalı lagünler, yapay sulak alanlar) kullanılabilir.
Türkiye, atıksu yönetimi açısından beş değişik bölgeye ayrılmıştır. Birinci bölge Akdeniz ve Ege kıyıları, ikinci bölge Akdeniz ve Ege Bölgelerinin iç kesimleri ve Marmara Bölgesinin Trakya kısmı, üçüncü bölge Karadeniz kıyıları, dördüncü bölge İç Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri ve beşinci bölge Doğu Anadolu Bölgesidir. Her bölge için tavsiye edilen arıtma yöntemleri farklıdır. Örneğin, beşinci bölgenin çok soğuk bir iklime sahip olduğu ve nüfusun 500’ün altında olduğu yerlerde septik tankların kurulabileceği belirlenmiş olup; birinci bölge olan Akdeniz ve Ege Kıyıları turistik açıdan en gelişmiş ve hassas bölge sınıfına girmektedir.
Mevcut olan Atıksu Arıtma Tesislerinin sürekli kontrol altında olması ve zaman zaman iyileştirilmesi şarttır. Bu hususa, Tebliğ’in 27. Maddesinde yer verilmiştir. Mevcut atıksu arıtma tesislerinin, çıkış suyu kalitesinin iyileştirilmesi, kirletici ve hidrolik yüklerdeki kapasitenin arttırılması, tesis içi proses kontrolü ve optimizasyonu, işletme maliyetlerinin minimizasyonu gibi amaçlar ile iyileştirilme çalışmalarının gerekliliği belirtilmiştir. Öncelikle gerekli mevcut durum ortaya konmalı, ihtiyaçlar ve gelecekteki temel hedefler belirlenmelidir. Daha sonra atıksu arıtma tesisine ait proses, hidrolik hesaplar vb. gibi tasarım verileri incelenir ve gerektiği durumlarda mevcut durum ortaya koyan deneysel karakterizasyon çalışmaları da yapılabilir. Tesise ait değerlendirmeler yapıldıktan sonra proses verimini kısıtlayan faktörlerin belirlenmesi açısından yapılacak denemeler planlanır. Bu aşamadan sonra, iyileştirme için uygulanabilir alternatifler belirlenir. Alternatifler, mevcut ya da yeni teknolojileri içerebilir. Olası alternatifler seçilerek arazide uygulamaya alındıktan sonra ise, seçilen alternatiflerin uygulanması; yeni arıtma ünitelerinin inşaatı, mevcut ve yeni ekipmanların yerleştirilmesi, proses kontrol ekipmanlarının düzenlenmesi, mevcut arıtma tesisinde paralel olarak yürütülen inşaat ve ekipmanlara ait revizyonlar ile tesis içi düzenlemeleri kapsamaktadır.
Toplamda 7 bölüm ve eklerden oluşan Atıksu Arıtma Tesisi Teknik Usuller Tebliği’nin dördüncü bölümünde “Dezenfeksiyon” işleminin usul ve gerekliliklerinden bahsedilmiştir. Arıtılan atıksuyun, alıcı ortama verilmeden önce dezenfeksiyonu şarttır. Atıksu dezenfeksiyonunda ucuz olduğu için, en çok klor kullanılmaktadır. Klor ucuzdur fakat, taşınması ve uygulanması sırasında kaza olasılığı dolayısıyla toksik etkisi, organik maddelerle teması sonucu koku ve dezenfeksiyon yan ürünü oluşturması ve oluşan bu yan ürünlerin alıcı ortamda toksik etki oluşturmasından dolayı dezavantajları da mevcuttur. Tebliğ’de gerekli klor dozu; başlangıç klor gereksinimi, mikroorganizmaların dezenfeksiyonu için gerekli klor dozu ve bakiye klordur. 1 saatlik temas süresi sonunda suda kalması gereken bakiye klor miktarı, 1-2 mg/L arasında olmalıdır.
Ozon ve UV sistemleri de dezenfeksiyon sistemlerindendir. Ozon, arıtma tesisinde ozon jeneratörleri tarafından üretilir ve temas tankları vasıtasıyla atıksuya karıştırılır. Özellikle atıksuların sulama amaçlı olarak geri kazanılmasının planlandığı durumlarda kullanılan UV sistemler ise, UV lambasından hücrelerin protein ve nükleik asitlerine (RNA-DNA) transfer edilir. UV ışını, organizma tarafından adsorbe edilmelidir çünkü ancak bu şekilde organizmaya zarar verebilir. Bu dezenfeksiyon sistemlerinin, etkileri mikroorganizma tiplerine göre değişiklik göstermektedir. Örneğin bakteri için klorlama ve ozonlama yöntemleri çok etkili olmasına rağmen UV dezenfeksiyon çok etki etmemektedir.
Diğer bir bölümünde bahsedilen Derin Deniz Deşarjı Sistemleri, yeterli arıtma kapasitesine sahip olduğu mühendislik çalışmaları ile tespit edilen alıcı ortamlarda, denizin seyrelme ve doğal arıtma süreçlerinden faydalanmak amacıyla atıksuların sahillerden belirli uzaklıklarda deniz dibine boru ve difüzörlerle deşarj edilmesi esasına dayanmaktadır. Uzun bir deşarj hattı ile denize verilen atıksuların bünyesindeki kirleticiler deşarj ortamında birinci (ilk), ikinci ve üçüncü seyrelme olarak üç değişik yolla seyreltilmektedir. Seyrelme hesapları genel olarak, tebliğin eklerinde yer almaktadır. Atıksuların arıtılması sırasında büyük miktarlarda çamur üretilir ve bu çamurlar yüksek organik içeriklerinden dolayı çürüyerek istenmeyen kokulara sebep olurlar. Çamurların işlendikten sonra nihai uzaklaştırmada dikkate alınması gereken en önemli kimyasal parametre nütrient (besi maddesi) içerikleridir.
Son zamanlarda hızlı nüfus artışı sonucunda artan su kullanımı, su kıtlığını meydana getirmiştir. Tebliğ’e göre kişi başı 1000-2000 /yıl suyu bulunan ülkeler su stresi altında sayılmaktadır ve ülkemiz de bu ülkelerden biridir. Kullanılan suyun %65-70’inin tarım ve yeşil alan sulamasında, %20-25 oranının da endüstride kullanıldığı düşünüldüğünde, kentsel atıksuların tarımsal maksatlı geri kazanımı ve endüstriyel geri kazanım büyük önem arz etmektedir. Atıksuların geri kazanımındaki teknoloji gereksinimi, geri kazanılacak suyun kullanım maksatları ile ilişkili olup; su, tarımsal veya yeşil alan sulamasında kullanılacak ise iyi bir şekilde dezenfekte edilmiş biyolojik arıtma çıkışı yeterli olabilir.
20 Mart 2010 tarihli, 27527 sayılı “Atıksu Arıtma Tesisi Teknik Usuller Tebliği”, teknik usul ve uygulamaları düzenlemek amacı ile yürürlüğe konmuş olup, sadece biz çevre mühendislerinin değil, her vatandaşın incelemesi dahilinde avantaj sağlayacak birçok tebliğden birisidir.