Barajlar ve Hidroelektrik Enerjisi

Dünya'da barajın ilk defa M.Ö. 4000 yılında Nil nehri üzerinde inşa edildiği tahmin edilmektedir. Uzunluğu 110 metre ve yüksekliği 12 metre olan barajın, sulama ve içme suyu amaçlı kullanıldığı kayıtlara geçmiştir.

Sanayi devriminden itibaren artan nüfus artışı ve kentleşme sonucunda tarım arazilerinin giderek küçülmesinden dolayı; karşılanması gereken enerji ve su ihtiyacı artmıştır. “Baraj” dediğimiz yapılar da eski zamanlardan beri insanlığın bu ihtiyaçlarına cevap bulabilmek adına inşa edilen su yapılarıdır. Dünya'da barajın ilk defa M.Ö. 4000 yılında Nil nehri üzerinde inşa edildiği tahmin edilmektedir. Uzunluğu 110 metre ve yüksekliği 12 metre olan barajın, sulama ve içme suyu amaçlı kullanıldığı kayıtlara geçmiştir. Dünya'nın en eski barajlarından olduğu tahmin edilen bir diğer baraj ise, M.Ö. 2950-2750 yılları arasında yapılmış olan, Nil nehri üzerindeki Sadd-el-Kafara barajıdır. Baraj yapımı oldukça maliyetli ve zor bir iştir.

Barajlar, yağmur mevsiminde yüzeysel suları biriktirip suya ihtiyaç duyulduğunda kullanabilmek, sanayi için gerekli suyu düzenli olarak temin edebilmek, su seviyesinin yükseltilmesi sayesinde göl oluşturulmasından dolayı ulaşım ve balıkçılık amaçlı kullanabilmek ve tarımsal faaliyetleri gerçekleştirebilmek gibi büyük önem arz eden amaçlara hizmet eden devasa yapılardır. Ekonomik politikaları da besleyen ve gelişmekte olan ülkelerde enerji üretiminde de en önemli kaynaklardan biri olan baraj projeleri sadece enerji ihtiyacını karşılamakla kalmamakta, aynı zamanda sosyal ve ekonomik açıdan gelişimi de hızlandırmaktadır.

Su’dan Enerjiler

Akarsulara inşa edilen barajlara eklenen Hidroelektrik Santral adı da verilen barajlar sayesinde, akan sudan enerji elde edilebilmektedir. Bu sistemin işleyişini basitçe anlatacak olursak; Akarsuyun önü kesilerek bir baraj gölü oluşturduktan sonra suyun yüksekliği artırılarak potansiyel enerjinin artması sağlanır. Su toplama havzalarındaki su akıp türbinleri döndürdükçe, bu türbinlere bağlı olan jeneratörlerle elektrik üretimi sağlanır. Dünya enerjisinin yaklaşık %20’si hidroelektrik santrallerde üretilmektedir. Hidroelektrik enerjisi üretmek için kapsamlı çalışmalara imza atmak gerekse de bu mekanizmayı özetleyecek olursak; doğaya olan karbon salınımının rüzgar ve güneş enerjisinden sonra gelmesi hidroelektrik enerjiyi yenilenebilir ve temiz bir enerji olarak tanımlamamıza sebep olmaktadır. Suyun gücünden elektrik enerjisi üretebilmek için bu gücü elektriği çevirebilecek bir mekanizmaya Hidroelektrik Santrali denilir.

HES yapıları genel olarak; baraj gövdesi ve gölü, su alma tesisleri, su yolları tesisleri, santral tesisleri, santral çıkış yolu kanalı, şalt tesisleri, dip savak ve dolu savak tesislerinden oluşmaktadır. Su alma tesisleri, baraj gölündeki veya nehirdeki suyun iletim tesislerine alınması için gereklidir. Su yolları tesisleri de su iletim kanalı veya iletim tüneli (basınçsız) veya enerji tüneli (basınçlı) veya cebri boru vb. gibi tesislerde suyun türbinlere iletilmesinde kullanılır. Nehir suyunu depolamak için ise baraj gövdesi ve gölüne ihtiyaç duyulmaktadır. Dolu savakların amacı, aşırı yağışlarda baraj maksimum su seviyesine kadar dolduğunda, baraj gövdesinin zarar görmemesi için fazla gelen suların nehir yatağının mansabına atılmasını sağlamak; dip savakların amacı ise baraj gölünün suyunu gerektiğinde nehir yatağı mansabına bırakabilmektir.

Çevre Tartışması

Sizce çevreyi korumak ne demek? Sadece yerlere çöp atmamak, denizleri kirletmemek, ağaçları kesmemekten mi ibaret? Bu saydığım önemli şeyler dışında insanlık olarak enerji elde etme ihtiyacımızı çevreyi hesaba katmadan gidermek de çevre açısından büyük tehlike olduğumuzun kanıtıdır. Yaptığımız her şeyi çevresel açıdan değerlendirebiliyor ve sonucunda rahat bir vicdan ile nefes alabiliyorsak bilinçli bir bireyiz demektir. Hidroelektrik Santraller’den enerji üretmenin yararları olsa da zararları da çevreciler için yıllardan beri süregelen bir tartışma haline gelmiştir. En büyük tartışmalardan biri, Alakır Vadi’si olmuştur. Alakır Vadisi, Alakır Nehri’ni de barındıran ve içerisinde sayısız flora fauna bulunduran çevre elmaslarından biridir. Bu vadide faaliyette ve projede olan 8 adet HES projesi bulunmaktadır. HES'ten önce Alakır Vadisi, çınar ve çam ağaçları ile kaplı iken; HES'ten sonra pek çok çam ağacı iş makinelerince kesilmiştir. Alakır Nehri etrafındaki bitki örtüsü ve ağaçların ciddi derecede etkilenmelerinin yanı sıra doğadaki yaban hayvanlarının ölüm oranlarında da artışlar yaşanmaya başlamıştır. Doğal güzelliklerimize sahip çıkabildiğimiz kadar gelişmiş bir ülke, çevremizi koruduğumuz kadar saygın bir vatandaş oluruz.

“Can suyu”nu duymuşsunuzdur. Fidanların toprakla buluşmasından sonraki ilk suyudur. HES projeleri uygulanırken akarsuyun doğal yatağı değiştirilmekte ve bu doğal akıntı bölümünde bulunan canlı türleri can suyundan mahrum bırakılmaktadır. İşte bu noktada ekosistemin devamlılığı için can suyu gerekli olmakta ve ekosistemi canlı tutmamız gerektiği farkına varılarak projeler gerçekleştirilmelidir.

HES ve çevre ilişkisi ölçeğinde iki önemli rapor ve anlaşma söz konusudur. Bunlar Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu ve Su Kullanım Hakkı Anlaşması’dır. Sadece bu saydığım birkaç kayıp bile, her HES projesi için ÇED sürecini zorunlu kılmasının yanı sıra, noktasal bazda ve proje düzeyindeki etkilerin ötesinde tüm plan, program ve politikaların yapım süreçlerine sosyal ve çevresel değerlerin de dahil edilmesini sağlayan bir yaklaşım olan Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) sürecine geçişin de hızlandırılması için yeterlidir.

Su Kullanım Hakkı Anlaşması yönetmeliğinin amacı, HES projesinin kurulması, işletilmesi için uygulanacak usul ve esasları belirlemektir. Su Kullanım Hakkı Anlaşması, HES projesinin su kullanımına ilişkin usul ve esasları, DSİ’ye ödenecek bedellerin şeklini belirleyen ve DSİ ile firma arasındaki anlaşmayı ifade etmektedir.

Özetle, HES’lerin yapımının kaçınılmaz olduğunun göz ardı edilemeyeceği ama, HES’lerin inşaat ve işletme aşamalarında doğaya ve canlı yaşamına yönelik çok büyük ölçüde ve geri dönüşü mümkün olamayacak etkileri olduğundan; HES yatırımlarının çevresel ve sosyal etkilerinin oluşturduğu yıkımlarının boyutu, enerji üretimi faydasının üzerine çıkmaması gereklidir. HES yatırımları su kaynaklarının ekolojik özelliklerini gözeten, koruyan ve sürdürülebilir olmasını sağlayacak bir biçimde planlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır.

HES ile Baraj Arasındaki Fark Nedir?

 Barajlar ve HES’lerin ortak yönleri olduğu gibi, aralarındaki farkları da dikkate almadan edemeyiz.

  1. Baraj yapılarında akarsuyun önü bir yapı ile kapatılarak barajda bir göl oluşturmak amaçlanır fakat HES’lerde barajlardaki gibi biriktirmeli yapılar yoktur.
  2. Barajların birçok amacı vardır. Elektrik üretimi, sulama suyu depolama, içme suyu temini ve taşkından korunma gibi amaçlara da hizmet ederken, HES’ler sadece elektrik üretimi için kullanılırlar.
  3. HES’lerde santralde üretilen elektrik mevsimlere göre değişiklik gösterir. Yağışın ve debinin yüksek olduğu zamanlarda elektrik üretimi artarken, kurak mevsimlerde HES hiç elektrik üretmeyebilir. Fakat barajlarda akış hızı yani debi düzenlemesi yapmak mümkün olduğundan dolayı yağışsız, kurak mevsimlerde bile elektrik üretimi yapmak mümkündür.

Hidroelektrik enerjisi, yenilenebilir enerji kaynağı olduğundan, atmosfere sera gazlarını yaymadığı gibi sürekli kendisini yenileyebilir bir özelliktedir. Temiz havaya gitgide daha çok ihtiyacımızın olduğu bu yıllarda, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla barış içinde yaşamamız için geçerli bir sebep daha! Ancak doğaya inşa edilen beşerî yapıların hepsinde olduğu gibi barajların da avantajları olduğu kadar dezavantajları da mevcuttur. Hidroelektrik enerjisi elde etmek için inşa edilen barajların, akarsuların getirdiği alüvyonları tutması ve tarımda verimliliğin düşmesine neden olmasının yanında o bölgedeki canlılara ve tarihi eserlere ciddi oranda zarar vermesi büyük ölçüde önem arz etmektedir. Yapım maliyetleri çok yüksektir fakat üretimin ana kaynağı su olduğundan üretim maliyetleri oldukça düşüktür.

Bu Enerjiyle Ne Zaman Tanıştık?

Ekim 1881 yılında Londra’nın güneybatısında yer alan Godalming kentinde bulunan Wey Nehri üzerinde iki işletmeci tarafından “Central Power Station” adıyla dünyada bilinen ilk hidroelektrik santrali kurulmuş ve elektrik üretilmiştir. Hatta santralin ilk müşterisi Godalming Belediyesi olmuştur. Ancak o zamanki şartlar (sokak aydınlatmaları için elektrik enerjisinden aydınlatma amaçlı ampullerin dayanıksız olması ve halkın gaz lambası gibi ucuz bir üründen vazgeçmesi gibi) santralin kısa sürede elektrik enerjisi üretiminin durdurulmasına sebep olmuştur. Fakat cesaretle atılan bu ilk adım Hidroelektrik enerjisinin günümüzdeki önemine kavuşmasında büyük rol oynamış ve sonraki yıllarda teşebbüslere cesaret vermiştir. Ülkemizde ise 1902 yıllından itibaren hidroelektrik enerji santralleri devlet ve özel teşebbüsler ile kurulmaya başlamıştır. Sultan 2. Abdulhamit’in Mersin/Tarsus'a ilk santralimizi kuruduğu bilinmektedir. Cumhuriyet tarihinin ilk santrali ise Trabzon'un Işıklar ilçesinde 1929 yılında üretime başlamıştır.

detaylı bilgi için lütfen bizi arayın.